T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
KOCAELİ / GÖLCÜK - Yazlık Tabosan Ortaokulu

REHBERLİK KÖŞESİ

Ock

2019 Yılına Damgasını Vuran Eğitim Araştırmaları

 

Her yeni yıl, eğitimde neyin işe yaradığı hakkında bize yeni iç görüler – ve uyarılar- getirir. 2019 yılı da farklı değildi. İşte geçtiğimiz yıla damgasını vuran eğitim alanındaki en önemli araştırmalardan bazıları:

Bir Şeyi Hatırlamak İstiyorsanız, Onu Çizin

2019 yılında yapılan bir çalışmaya göre öğrenciler bir şey öğrenirken aynı anda karalama (doodling) da yapıyorlarsa, öğrendiklerini daha az hatırlıyorlar. Fakat çalışma aynı zamanda büyük bir yanlış kanıya da açıklık getiriyor: Karalama (çiziktirme) ile çizim yapmak aynı şey değil. Önceki araştırmalar öğrenme ve hatırlama söz konusu olduğunda çizim yapmanın okuma, yazma ve dinlemeye üstün geldiğini söylüyordu.

Peki fark nedir? Serbest formda karalama yapmanın, çoğu zaman öğrenilen şeye karşı dikkat dağıtıcı bir etkisi var. En az altmış yıllık araştırmalar, bölünmüş dikkatin öğrenmeyi zayıflattığını gösteriyor. Fakat üzerinde çalışılan şeyi pekiştiren çizimler yapmak -örneğin güneş sistemini çizmek ve adlandırmak- beynin görsel, kinestetik ve dilsel alanlarıyla aynı anda bağlantı kurup bilgiyi daha derin öğrenmemizi sağlıyor.

Devamsızlık Yapmamayı Ödüller Değil, Öğretmenler Sağlıyor

Öğrencilerin okula düzenli devamlılığını sağlamak için ödül uygulaması kullanılabiliyor. Ancak 2019 yılında yapılan bir araştırma, bu ödüllerin, öğrencilere daha fazla "okulu asma" hakkı vererek ve devamsızlık oranlarını yükselterek inanılmaz bir biçimde geri tepebileceğini gösterdi. 

2017 yılına ait bir rapora göre öğrenciler, öğretmenleri onların sınıfta olmadıklarını fark ettiğinde ve kendilerine ve ailelerine ulaşmaya çalıştığında okula devamsızlık yapmamaya daha meyilli oluyorlar. 2019 yılında yapılan bir araştırma ise ilgi çekici öğretmenlerin, öğrencilerin devamsızlığını yüzde 49 oranında azaltabileceğini ortaya koydu. Böylece öğretmenin etkisinin, test sonuçları ve notların çok ötesinde olduğu gerçeği de ortaya çıkmış oldu.

Kızların ve Erkeklerin Beyni Matematik Konusunda Benzer Çalışıyor

Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme (fMRI) gibi gelişmiş beyin görüntüleme teknolojileri insan beyni konusundaki anlayışımızın sınırlarını zorlamaya devam ediyor. Nörobilimciler, yaşları 3 ile 10 arasında değişen 104 çocuğun, matematik problemlerinin çözülmesini izlerken beyin devrelerinin etkinliğini analiz ettikten sonra beynin yan lobundaki (parietal lob) sayısal bilişle ilgili sinirsel aktivitenin cinsiyetler arasında neredeyse aynı olduğunu ortaya koydu. 

Bu bulgular, matematik performansındaki cinsiyet farklarının sosyal olarak oluşturulduğunu doğrular nitelikte. Kültür, cinsiyet ve matematik üzerine yapılan bir başka araştırmaya göre PISA testlerinin matematik sonuçlarındaki cinsiyet farkı, cinsiyet eşitliği daha fazla olan ülkelerde ortadan kalkıyor. Finlandiya ve Kore gibi bazı ülkelerde ise durum genellikle kızların lehine dönüyor.

"Çocuklar Öğrendiklerini Yazın Unutuyor" İddiasına Gölge Düşüren Bir Araştırma

Çocukların öğrendiklerini yaz boyunca unuttuğunu gösteren "Yaz Gerilemesi" ("Summer Slide") fikri yaygın olarak kabul görmüş ve etkili olsa da, bu konuda bildiklerimizin çoğu 1980'lerde yapılan ve yazın oyun oynayan çocukların, ders çalışan çocukların kat kat gerisinde kaldığını gösteren bir çalışmaya dayanıyor. Ancak araştırmacılar yakın zamanda bu araştırmayı tekrarlama girişiminde bulundu ve başarısız oldular. Konu hakkında yapılan derinlemesine bir analiz ise araştırmada kullanılan test yöntemlerinin öğrenci puanları arasındaki farkı çarpıttığını ortaya koydu.  

Araştırmacılar eski verilere modern sınav puanlama yöntemlerini uyguladıklarında, öğrenciler arasındaki varsayıma dayalı ve sürekli artan farkın çocuklar büyüdükçe azaldığını keşfettiler. Öğrenciler elbette zenginleştirilmiş yaz etkinliklerinden fayda göreceklerdir – tıpkı yılın herhangi bir zamanında olduğu gibi – ancak yaz boyunca öğrenciler arasındaki farkın açıldığı fikri neredeyse kesinlikle abartılmış bir durum. Ayrıca elimizde, oyunun belirgin duygusal ve bilişsel faydaları olduğuna dair bol miktarda bilimsel kanıt var.  

Araştırmacılar Uyarıyor: Sanat Derslerini Azaltmak Riskli

Okullardaki sanat dersleri bütçe kesintileriyle azaltılmaya devam ederken, birçok yeni araştırma bunun "ölümcül bir hata" olduğunu gösteriyor. Sanat, müzik yapmayı ya da sahnede bir oyun sergilemeyi öğrenmenin çok ötesinde bilişsel, akademik, davranışsal ve sosyal faydalar sağlıyor.

Rice Üniversitesi'nin üçüncü sınıftan sekizinci sınıfa kadar 10.000 öğrenciyle yaptığı büyük bir yeni çalışmada araştırmacılar, okulun sanat programını genişletmenin okuma yazma notlarını yükselttiğini, öğrencilerin birbirlerine duyduğu şefkati artırdığını ve disiplin ihlallerini azalttığını ortaya çıkardı. Sonuçları 2019 yılında açıklanan 10 yıl boyunca 30.000 öğrenciyle gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, bu tür sanat programlarının faydaları özellikle düşük gelir grubundaki ailelerin çocuklar için özellikle belirgin olabilir.

Bir başka yeni araştırma kendini sanata adamanın – küçük bir tutkulu oyuncuyu ya da sürekli gelişen bir kemancıyı düşünün – odaklanma ve işler bellek gibi becerileri aşırı derecede artırdığını buldu. Araştırmacılar, hem akademik hayatta hem de gerçek hayatta başarılı olmamızı sağlayan ve göz ardı edilen pek çok beceri ile sanat arasında bir bağlantı olduğunu söylüyor.

Daha Fazla Uyku = Daha İyi Okul Performansı

Amerika, Seattle'daki okullar lise ders başlangıç saatini bir saat ileriye aldığında, öğrenciler her gün 34 dakika daha fazla uyuma fırsatına sahip oldular ve bu uygulamayla devamsızlıkları yüzde 7 azalırken öğrenci notları yüzde 5 oranında arttı. Yeni bir araştırma, lisede – ergenlerin doğal sirkadiyen ritimleri ile uyumlu olmayan – geleneksel derse başlama saatlerinin fiziksel ve zihinsel bilişsel sağlık sorunlarına neden olabileceğini buldu. 

Bu konuda daha önceki çalışmalar uyku, akademik performans ve okul başlama saatleri arasında bağlantı kurarken bu yeni araştırma, lise öğrencileri için derse başlama saatlerinin ileriye alınmasının gerçek hayattaki faydalarını nicelik olarak ortaya koyan ilk yüksek kaliteli, bilimsel çalışma oldu.

Öğrenciler Ekranlardan Değil, Kitaplardan Daha İyi Öğreniyor

Kuzey Dakota Üniversitesi eğitim profesörü Virginia Clinton 2008'den beri yapılan 33 çalışmayı analiz etti ve çocuklar ve yetişkinlerin, e-okuyucu, tablet veya bilgisayar gibi elektronik araçlarla karşılaştırıldığında basılı materyallerden okuduklarını hatırlama eğilimlerinin daha yüksek olduğunu buldu.  

Ancak önemli bir ayrıntı var: Dijital araçların doğasında olan pek çok avantaj – hiperlink, yorumlar ve multimedya- "doğrudan karşılaştırma" yapabilmek adına çalışmaya dahil edilmedi. Ayrıca araştırmada basılı materyallerin avantajlarının "oldukça az" olduğu kabul edildi.

Kaynak: https://edut.to/39BkKHc

Alıntı  : https://www.egitimpedia.com/2019-yilina-damgasini-vuran-egitim-arastirmalari/

Ara

Hepimiz, siyaset bilimci Robert Putnam'ın "bağlayıcı sosyal sermaye" diye adlandırdığı; ailemize ve ortak sosyal çevrelerimizde olan insanlara karşı duyduğumuz aidiyet hissi ile doğarız. Ancak, farklı gruplarla iletişime geçmek ve tanımadıklarımıza güven duymak için kullandığımız "birleştirici sosyal sermaye"yi canlı tutmak için sürekli çaba göstermemiz gerekir. Birleştirici sosyal sermayeye ve çoğulculuğa önem veren toplumlar genellikle daha yenilikçi ve daha üretken olurlar, çünkü yeteneği nerede olursa olsun ortaya çıkarabilir, çoklu bakış açıları geliştirebilir ve yaratıcılık ve yenilikçiliği besleyebilirler. Aynı şey okullar için de geçerlidir.

Okullar, çoğu çocuğun farklı ortamlardan gelen diğer çocuklarla ilk defa tanıştığı bir ortam olduğu için, birleştirici sosyal sermaye oluşturmak adına iyi bir fırsat sunar. Aslında bu konu daha derin. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA'nın sağladığı yeni analizler, ebeveynlerin çocuklarının arkadaşlarını ve onların ailelerini tanıdığı okullarda başarı oranlarının arttığını, öğrencilerin iş birliğine daha çok yaklaştığını ve okulda daha mutlu ve daha güvende hissettiklerini gösteriyor. Ebeveynler genellikle öğretmenler, öğrenciler ve diğer aileler ile verimli ilişkiler kuruyor. Bu şekilde yeni arkadaşlar ediniyor ve çocuklarının akademik başarısına katkı sağlıyorlar. Ayrıca, örnek davranışlar sergileyerek, önemli bilgiler paylaşarak, bir güven ortamı oluşturarak ve okulun toplumla ilişkisini pekiştirerek okuldaki genel iş birliğini de güçlendiriyorlar.

Veri sağlayan ülkeler içerisinde ebeveynler, ortalama olarak çocuklarının okuldan beş, okul dışından ise dört arkadaşlarını tanıdıklarını söylüyorlar. Gürcistan, İrlanda ve İspanya'daki ebeveynler en fazla sayıda arkadaşı tanıdığını söylerken, en az arkadaşı tanıyan ebeveynler Hong Kong (Çin), Kore ve Makao'dan (Çin) geliyor. Okul ortamındaki insanlarla iletişim kurmak bazı ülkelerde yaşayanlar için daha kolay olabilir, ancak işin içinde başka faktörler de var.

Örneğin İspanya'da, 15 yaşındaki bir öğrenci genellikle sadece bir kere okul değiştirirken (12 yaş civarında) Fransa'da yaşayan bir öğrenci bunu 6, 11 ve 15 yaşlarında olmak üzere ortalama üç kere yapıyor. Arkadaşlıklar kurmak için zamana ihtiyaç olduğu göz önüne alındığında İspanyol öğrencilerin ve ailelerin sağlam ilişkiler kurabilmek için Fransızlara kıyasla daha fazla fırsatı var. Ebeveynlerin okul ile ilgili etkinliklere katılması da diğer anne-babalar ile kaynaşmalarını sağlayabilir. Veriler aynı zamanda çoğu ülkede yüksek gelirli ailelerin çocuklarının okul arkadaşlarını ve diğer aileleri tanıma oranlarının, daha düşük gelirli ailelere göre daha fazla olduğunu gösteriyor. Bu sosyo-ekonomik uçurum, özellikle ebeveynlerin az insan tanıdıklarını söyledikleri okullarda daha belirgin.

PISA verilerinin ortaya koyduğu bir başka önemli tablo, ebeveynleri arkadaşlarını ve onların anne-babalarını tanıyan çocukların bu durumdan faydalanıyor olması. PISA sebep-sonuç ilişkisini kanıtlayamasa da sonuçlar, sayıca daha fazla arkadaş ve onların anne-babalarını tanıyan ebeveynlere sahip olan 15 yaşındaki öğrencilerin, ortak çalışmaya dayalı problem çözmede daha yüksek puanlar aldığını ve ilişkilere ve takım çalışmasına daha fazla önem verdiğini gösteriyor. Bu durum, öğrencinin sosyo-ekonomik profili ne olursa olsun geçerliliğini koruyor.

Bu, okullarda zorbalığı önleme amacıyla da kullanılabilir. Diğer bir öğrenciye şiddet uygulayacak olan bir zorba, ebeveynlerinin birbirlerini tanıma ihtimalini göz önüne aldığında bu davranışını iki kere düşünebilir. Zorbalık gören çocuk ise, ebeveynleri diğer anne-babaları ve okul çalışanlarını tanıyorsa kendini daha güvende hissedebilir. Daha önemlisi, birbirlerini ve çocuğunun okul arkadaşlarını tanıyan ebeveynler sayesinde zorbalıkla mücadele amaçlı çalışmalar yapmak ve uygulamak daha kolay olur. Bu yüzden PISA verilerinin, ebeveynleri daha çok arkadaşının ailesini tanıyan çocukların zorbalığa uğrama ihtimalinin daha düşük olduğunu ortaya koyması bir sürpriz değil.

Bütün bunlar, işi şansa bırakmak yerine okulların daha sağlam ilişkiler kurmak adına sunduğu fırsatları değerlendirebilmenin önemini ortaya koyuyor. Bir okuldaki ortamı ve sosyal dokuyu tanımlamak güç olsa da, güzel bir enerjiye sahip olan bir okulu ilk görüşte anlayabiliriz. Okuldaki tesislerin durumu, koridorlardaki konuşmalar, okulun ebeveynleri karşılaması ve onlarla olan ilişkisi, çalışanların istekliliği ve teneffüslerde öğrencilerin oynadıkları oyunlar – bunlar her ziyaretçinin okul hakkında tanıyabileceği olumlu işaretlerdir. Zorbalığın seyrek yaşandığı, arkadaşlık kurmanın kolay olduğu ve öğretmenler ile samimi ve saygılı ilişkilerin kurulduğu bir okul ortamını bütün öğrenciler sever.

Okul yöneticileri ve öğretmenler gerekli dikkati gösterdiğinde okuldaki durum kendiliğinden bu hale gelir. İster etkinlikler düzenleyerek, ister okulda bir araya gelebilecekleri faaliyetler oluşturarak ebeveynlerin birbirini daha yakından tanımasını sağlamak, daha güzel bir okul ortamını ve eğitim kalitesinde artışı beraberinde getirecektir. Gelir düzeyinin düşük olduğu bölgelerdeki okullarda anne-babalar arasındaki ilişkiyi güçlendirmek, çocuklar ve okul için daha da fazla yarar sağlayacaktır.

Bütün bu ilişkiler planlanmayıp kendiliğinden gelişecek şeyler gibi görünse de, PISA verileri bize bunun yeterli olmadığını ve okullarımızda birleştirici sosyal sermayeyi daha sağlam bir şekilde aşılamak için daha yapılması gereken çok şeyin olduğunu gösteriyor.

Andreas Schleicher

OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) Eğitim Direktörü

Alıntı: https://www.egitimpedia.com/pisa-direktoru-cocugunuzun-okul-arkadaslari-ve-aileleri-ile-neden-tanismalisiniz/

Kaynak: https://oecdedutoday.com/pisa-school-parents-students-friends-bullying/?fbclid=IwAR0Ie70pj3LaeVciQvtoNoLTFM45g-Ea6sbOT1cvMu_3ncEQWcXPC2L-1XU

Ara

Çocuklarla, ebeveynlerle ve öğretmenlerle 10 yıllık bir çalışma deneyimi olan bir duyu bütünleme terapistiyim ve çocuklarımızın pek çok yönden giderek kötüleştiğini düşünüyorum. Görüştüğüm her öğretmenden de sürekli olarak aynı mesajı alıyorum. 10 yıllık duyu bütünleme terapisi çalışmalarım boyunca çocuklarda sosyal, duygusal ve akademik işleyiş açısından bir düşüş gördüm ve görmeye de devam ediyorum. Aynı zamanda öğrenme bozuklukları ve benzeri tanılarda da bir artış var.

Günümüz çocukları okula duygusal olarak öğrenmeye hazır olmadan geliyorlar. Modern hayat tarzlarımızda buna katkı sağlayan çok sayıda faktör bulunuyor. Bildiğimiz gibi beyin esnek ve değişkendir. Çevre yoluyla beyni "daha güçlü" ya da "daha zayıf" hale getirebiliriz. Bütün iyi niyetimize rağmen ne yazık ki çocuklarımızın beyinlerini yanlış yöne doğru şekillendiriyoruz. İşte bunun sebebi:

1. Teknoloji

Teknolojiyi bir "ücretsiz çocuk bakıcısı hizmeti" olarak kullanıyoruz ama aslında bu hizmetin bir bedeli var. Bu bedel bir adım ileride sizi bekliyor. Bizler bu bedeli çocuklarımızın sinir sistemleri ile, onların dikkatleri ile ve hazzı erteleme becerileri ile ödüyoruz. Sanal gerçeklikle kıyaslandığında günlük hayat sıkıcıdır. Çocuklar sınıfa geldiklerinde, ekranlarda görmeye alışık oldukları özel efektlerin ve grafik patlamaların bombardmanına uğramanın aksine insan seslerine ve uygun dozda görsel uyarıya maruz kalırlar. Saatler süren sanal gerçekliğin ardından bir sınıfta bilgi edinmeye çalışmak çocuklarımız için giderek artan bir oranda zorlayıcı bir hale geliyor çünkü beyinleri bilgisayar oyunlarının sağladığı yüksek seviyelerdeki uyarılmaya alışıyor. Beyinlerinin daha düşük düzeylerdeki uyarılmayı alma ve işleme acizliği, çocukları akademik zorluklar karşısında savunmasız bırakıyor. Teknoloji aynı zamanda duygusal olarak bizi çocuklarımızdan ve ailelerimizden de koparıyor. Oysa çocuk beyni için en temel besin ebeveynin duygusal varlığıdır. Ne yazık ki çocuklarımızı bu besinden gitgide daha fazla mahrum bırakıyoruz.

2. Çocuklar istedikleri her şeyi, istedikleri andan itibaren alıyor

ım!" "Bir saniye sonra bir yerde yemek yemek için duracağım" "Susadım!" "Bak orada bir otomat var." "Sıkıldım!" "Al telefonumu kullan!"  Hazzı erteleme becerisi, hayatta başarının en temel unsurlarından biridir. Çocuklarımızı mutlu etmek konusundan tamamen iyi niyetliyiz elbette ancak ne yazık ki onları o anda mutlu etsek de uzun vadede onları acınası bir hale getiriyoruz. Hazzı ertelemek demek stres altında yaşayabilmek ve işini yapabilmek demektir. Çocuklarımız en küçük bir stresle bile baş etme konusunda gitgide daha az donanımlı bir hale geliyorlar. Ve bu en sonunda hayatta başarılı olmalarının önünde devasa bir engele dönüşüyor.

Hazzı erteleme konusundaki yetersizlik, çocuğun "Hayır" kelimesini duyduğu andan itibaren sınıflarda, alışveriş merkezlerinde, restoranlarda ve oyuncak mağazalarında sıklıkla görülüyor. Çünkü ebeveynler çocuklarının beynine istediği şeyi hemen almayı çoktan öğretmiş oluyor.

3. Dünyayı çocuklar yönetiyor

"Oğlum sebze sevmez." "Kızım erken uyumayı sevmez." "Oğlum kahvaltı etmeyi sevmez." "Kızım oyuncakları sevmez, ama iPad'iyle harika oynar" "Kendi kendine giyinmek istemiyor." "Kendi kendine yemek yemek için fazla tembel." Bunlar, ebeveynlerden sürekli duyduğum şeyler. Çocuklar ne zamandan beri onlara nasıl ebeveynlik edeceğimizi bize dikte ediyor? Eğer her şeyi onlara bırakırsak yapacakları tek şey makarna, köfte ve tatlı yemek, televizyon izlemek, tabletle oynamak ve asla uyumamak olacaktır. Onlar için İYİ olmadığını bildiğimiz halde İSTEDİKLERİNİ onlara vererek nasıl bir iyilik yapıyor olabiliriz? Uygun beslenme ve iyi bir gece uykusu olmadan çocuklarımız okula asabi, kaygılı ve dikkatsiz bir şekilde gelirler. Buna ek olarak onlara yanlış bir mesaj da göndeririz. İstedikleri şeyi yapabileceklerini ve istemedikleri şeyi yapmalarına gerek olmadığını öğrenirler. "Yapmak gerekir" fikri hayatlarında bulunmaz. Ne yazık ki hayatta hedeflerimize ulaşmak için gerekli olan şeyleri yapmak zorundayız ve bunlar her zaman yapmak isteyeceğimiz şeyler olmaz. Örneğin bir öğrenci başarılı olmak istiyorsa çok çalışması gerekir. Başarılı bir futbol oyuncusu olmak istiyorsa her gün antrenman yapması gerekir. Çocuklarımız ne istediklerini gayet iyi biliyorlar ancak bu hedefe ulaşmak için yapılması gerekenleri yapmakta çok zorlanıyorlar. Bu da ulaşılamayan hedeflerle sonuçlanıyor ve çocukları hayal kırıklığına uğratıyor.

4. Sonsuz eğlence

Çocuklarımız için yapay bir eğlence dünyası yarattık. Hiç sıkıcı an yok. Ortalık sessizleştiği andan itibaren onları tekrar eğlendirmeye koşuyoruz. Çünkü diğer türlü, ebeveynlik görevimizi yerine getirmiyor gibi hissediyoruz. İki ayrı dünyada yaşıyoruz. Onların kendi "eğlence" dünyaları ve bizimde kendi "iş" dünyamız var. Neden çocuklar bize mutfakta ya da çamaşırda yardım etmiyor? Neden oyuncaklarını toplamıyorlar? Bunlar beyni "can sıkıntısı" içindeyken bile çalışabilir olma ve faal olma konusunda eğiten temel monoton işlerdir. Aynı "kas" okulda "öğretilebilir" olmak için de gereklidir. Okula geldiklerinde el yazısı zamanı geldiğinde cevapları "Ben yapamam. Çok zor. Çok sıkıcı" olur. Neden? Çünkü çalışabilir "kas" sonsuz eğlenceyle eğitilemez. Ancak çalışmakla eğitilir.

5. Sınırlı sosyal etkileşim

Hepimiz meşgulüz, bu yüzden çocuklarımıza dijital aletler verir ve onları da "meşgul" bir hale getiririz. Çocuklar eskiden dışarıda oynardı. Yapılandırılmamış doğal ortamlarda sosyal becerileri öğrendikleri ve uyguladıkları yerlerdi buralar. Ne yazık ki teknoloji dışarıda geçirilen zamanın yerini aldı. Ayrıca teknoloji ebeveynleri de çocuklarıyla sosyal etkileşime girmek için daha az müsait durumda bıraktı. Çocuklarımız çok açık bir şekilde geri kaldı. Çocuk bakıcısı aleti, çocukların sosyal becerilerini geliştirme konusunda donanımlı değil. Başarılı insanların çoğunun muhteşem sosyal becerileri vardır. Çünkü bu bir öneceliktir.

Beyin tıpkı yeniden ve yeniden eğitilebilecek bir kas gibidir. Eğer çocuğunuzun bisiklete binmesini istiyorsanız ona bisiklete binme becerilerini öğretmelisiniz. Eğer çocuğunuzun bekleyebilen bir insan olmasını istiyorsanız ona sabrı öğretmelisiniz. Eğer çocuğunuzun sosyalleşebilir bir insan olmasını istiyorsanız ona sosyal becerileri öğretmelisiniz. Aynı şey tüm diğer beceriler için de geçerlidir. Arada hiçbir fark yok!

Çocuğunuzun beynini eğiterek onun hayatında bir fark yaratabilirsiniz. Nasıl mı? İşte birkaç öneri:

1. Teknolojiyi sınırlandırın ve duygusal olarak çocuklarınızla tekrar bağ kurun.

  • Onları çiçeklerle şaşırtın, beraber gülün, çantalarına ya da yastıklarının altına sevgi dolu bir not bırakın, bir okul gününde onları öğle yemeğine götürüp şaşırtın, birlikte dans edin, birlikte yerlerde sürünün, yastık savaşı yapın.
  • Ailece yemek yiyin, kutu oyunu geceleri yapın, birlikte bisiklete binin, gece elinizde fenerle açık havada yürüyüş yapın.

2. Hazzı erteleme eğitimi verin

  • Bırakın beklesinler!!! "Sıkıldım" dedikleri zamanlar olmasında hiçbir sorun yok. Bu, yaratıcılığın ilk adımıdır.
  • "İstiyorum" ile "Elde ediyorum" arasındaki zamanı kademe kademe artırın.
  • Arabada ve restoranda teknoloji kullanımını engelleyin. Bunun yerine konuşarak ve oyunlar oynayarak beklemelerini sağlayın.
  • Sürekli bir şeyler atıştırmayı sınırlandırın.

3. Sınır koymaktan korkmayın. Çocuklar mutlu ve sağlıklı bir şekilde büyümek için sınırlara ihtiyaç duyar!!

  • Yemek saatleriniz, uyku saatleriniz ve teknoloji saatleriniz belli olsun.
  • Onlar için neyin İYİ olduğunu düşünün, neyi İSTEDİKLERİNİ/İSTEMEDİKLERİNİ değil. Hayatlarının ilerleyen zamanlarında bunun için size teşekkür edecekler. Ebeveynlik çok zor bir iş. Onlar için iyi olan şeyleri onlara yaptırmak için yaratıcı olmanız gerekir. Çünkü çoğu zaman bu, onların istediğinin tam tersi olacaktır.
  • Çocukların kahvaltıya ve besleyici yiyeceklere ihtiyacı vardır. Ertesi gün okula öğrenmeye hazır bir şekilde gelmeleri için açık havada zaman geçirmeleri ve hep aynı saatte uyumaları gerekir!
  • Yapmak istemedikleri şeyleri eğlenceli şeylere ve onları duygusal olarak uyaran oyunlara dönüştürün

4. Erken yaşlardan itibaren monoton işler yapmayı öğretin, çünkü bu gelecekte "çalışabilir" olmanın temelidir.

  •  Çamaşırları katlamak, oyuncakları toplamak, kıyafetleri asmak, market alışverişi torbalarını boşaltmak, masayı kurmak, yatağını yapmak...
  • Yaratıcı olun. Öncelikle bu işleri uyarıcı ve eğlenceli bir hale getirin ki beyinleri bunları pozitif bir şeyle ilişkilendirsin.

5. Sosyal becerileri öğretin

  • Onlara sıralarını beklemeyi, paylaşmayı, kaybetmeyi/kazanmayı, uzlaşmayı, başkalarına iltifat etmeyi, "lütfen" ve "teşekkürler" demeyi öğretin.

Bir duyu bütünleme terapisti olarak edindiğim deneyimlerime göre ebeveynler, ebeveynliğe bakışlarını değiştirdikleri andan itibaren değişiyorlar. Çocuklarınızın hayatta başarılı olmalarına yardım etmek için beyinlerini eğitin ve güçlendirin. Daha sonra değil, hemen şimdi!

Kaynak: http://yourot.com/parenting-club/2016/5/16/why-our-children-are-so-bored-at-school-cant-wait-and-get-so-easily-frustrated

Alıntı:Eğitimpedia

Ara

Edge Computing Uzmanı: 'Edge computing' uzmanı, şu anki internet altyapısını 'edge computing' kullanan merkezsizleşmiş bir internet altyapısına çevirmekten sorumlu olacak. Bu da, devasa veri hacmi için daha fazla alan ve işlem kapasitesine ihtiyaç duyan kurumların işine yarayacak.

Veri dedektifi: Veri dedektifleri IoT cihazlardan ve ağlardan alınan verileri analiz ederek işletmelere ve kuruluşlara veri temelli fikirler sunacak. Şirketler, bize ürün satabilmek için hakkımızda veri toplamaya fazlaca para ve zaman ayırıyor. Veri dedektifleri ise bir adım öteye giderek cihazları inceleyip veri toplayarak insanlara daha iyi nasıl hizmet verilebileceğini araştıracak.

Siber şehir Uzmanı: Siber şehirlerin devamlılığını sağlamak için verilerin etkili şekilde şehrin içinden 'geçmesini' sağlamak gerekiyor. Geleceğin şehirlerinde, milyonlarca sensörden alınan veri, elektrik ya da atık toplama sistemi gibi hizmetlerin çalışmasını sağlayacak. Ayrıca, vatandaş verileri ve kazanç verileri de toplanacak. Şehirdeki sensörlerden biri bozulursa siber şehir uzmanının sensörü tamir etmesi gerekecek.

Artırılmış gerçeklik Seyahati Üreticisi: Artırılmış gerçeklik seyahati üreticilerinin işi de yeni nesil eğlence tecrübeleri üretmek olacak. Üreticiler, artırılmış gerçeklik yolculukları için çeşitli tecrübeler yazacak, tasarlayacak ve üretecek.

Yapay Zeka İş Geliştirme Müdürü: Cognizant bu meslek dalıyla ilgili olarak, "Yapay zekanın yapamadığı ve yakın gelecekte de yapamayacağı tek bir şey var; kendini satmak." diyor. Yapay zeka iş geliştirme müdürü, günümüzdeki bir satış görevlisinin yaptığı işin aynısını yapacak fakat bunu yapay zeka hizmetleri için gerçekleştirecek.

Spora bağlılık Rehberi: Fitbit gibi giyilebilir teknolojiler bir nebze yardımcı olsa da sağlığımızı korumak için bu teknolojiler tek başına yeterli olmuyor. Gelecekte spor yapan insanlar aktivite takipçisi teknolojiler giyerken spora bağlılık rehberleri de onların sağlıklı bir yaşam sürmesini ve motive olmasını sağlamakla yükümlü olacak.

Yapay zeka Destekli Sağlık Teknisyeni: Gelecekte insanların doktora gitmesine gerek kalmadan yapay zeka destekli sağlık teknisyenleri kapıya gelerek yazılımları sayesinde hastalık tespiti yapabilecek.

Kişisel Veri Simsarı: Gelecekte insanlar ürettikleri kişisel verilerden para kazanacak. Kişisel veri simsarı, müşterilerin kişisel verilerini gözlemleyerek yeni oluşturulan verileri tespit edecek ve satarak para kazanacak.

Genetik Çeşitlilik Memuru: Genetik çeşitlilik memuru, şirkette çalışanların sadece farklı etnik kökenlerden ve sosyal çevrelerden gelmesine değil şirketin iş gücünün genetik olarak iyileştirilmiş ve iyileştirilmemiş kişilerin iyi bir karışımı olmasına özen gösterecek.

Yol Denetleyicisi: Otonom araçlar ve teslimat drone'ları, hava ve kara trafiğinin kontrol sistemini büyük ölçüde değiştirdi. Yol denetleyicisinin işi, kara ve hava trafiğinin etkili ve düzgün şekilde düzenlenmesini sağlamak olacak.

Dijital Terzi: Bu iş, varsayımsal bir e-ticaret şirketinin üreteceği 'Saville Rowanator sensor cubicle' adlı bir cihazla ilişkili. Bu cihaz, müşterinin ölçülerini hatasız şekilde alarak iade oranının azaltılmasını amaçlayacak. Dijital terzi, müşterilerin ölçü verilerini kaydederek müşteriye en uygun kıyafetleri satmaya çalışacak.

Kaynak:https://meslegimhayatim.meb.gov.tr/meslekler/gelecegin-meslekleri

Ara

LGS Matematik Dersine Nasıl Çalışılır?

 

Liselere geçiş sisteminde uygulanan TEOG kaldırılarak iki yıl önce  LGS getirildi. Yeni sistem ile sadece sistemin adı değişmedi, önemli değişiklikler de oldu. Bu değişikliklerden biri de soru tarzının değişmesiydi. TEOG sisteminde sorular, daha çok bilgiye dayalı ve kolaydı. LGS sistemindeki merkezi sınav soruları ise TEOG sınavından çok daha farklı. Bu fark özellikle matematik dersinde çok daha fazla hissediliyor. Matematik dersi, önceki sistemlerde de diğer derslere göre öğrencileri daha fazla zorluyordu ve ortalaması daha düşüktü. Fakat diğer dersler ile matematik dersi arasındaki zorluk düzeyi bu kadar farklı değildi. 2018 ve 2019 yılı merkezi sınavdaki ortalamaları incelediğimizde de matematik dersinde öğrencilerin zorlandığını anlayabiliriz.

2018/2019 LGS DERSLERİN ORTALAMALARI 

Ders

2018*

2019**

Türkçe (20)

16,48

11,75

Matematik (20)

6,99

5,09

Fen Bilimleri (20)

13,05

9,97

İnkılap Tarihi (10)

9,26

6,88

Yabancı Dil (10)

7,78

4,65

Din kültürü (10)

9,72

6,83

*2018 yılında merkezi sınavla yerleştirilen öğrencilerin ortalamaları.

**2019 yılında merkezi sınava giren tüm öğrencilerin ortalamaları

LGS'de Öğrenciler Matematik Dersinde Neden Zorlanıyorlar?

Soru tarzının değişmesi tüm dersler için geçerli olsa da, matematik sorularındaki değişiklik, öğrenciler açısından diğer derslere göre daha zorlayıcı oldu. Matematik soruları bilgiyi değil, bilgiyi kullanma ve bildiklerini günlük hayata transfer etme becerisini ölçmeyi amaçlıyor. Öğrencinin yorumlama, muhakeme etme ve bilgiyi transfer etme yetisini ölçecek şekilde hazırlanıyor. Yıllardır bilgiyi ölçen, daha çok ezbere dayalı sorulara alışkın olan öğrenciler de yeni nesil sorularda zorlanıyorlar. Öğrencileri zorlayan ikinci husus ise zamanın yetiştirilememesi. Yeni nesil sorularda tablolar, şekiller, resimler ve açıklamalar daha fazla yer alıyor, dolayısıyla da sorular çok daha uzun. Öğrenciler, sayısal oturumda (40 soru için 80 dk.) süreyi yetiştiremiyorlar ya da yetiştirmek için çok hızlı yapmaya çalışıyorlar. Zamanı yetiştirememe endişesi öğrencilerin kaygısını da artırabiliyor ve zor olan matematik soruları öğrenciler için daha zor hale geliyor.

Yeni nesil sorularla birlikte öğrencilerde, matematik dersine karşı ön yargı oluşmaya başladı ve öğrenilmiş çaresizlik yaşıyorlar. Ne kadar çalışsalar da, yeni nesil soruları çözemeyeceklerini düşünüyorlar.

Bu tarz sorular öğrencileri zorlasa da, doğru olan soru tarzının bu olduğunu ve uzun vadede faydalı olacağını da belirtmek istiyorum. PISA sınavlarında ülke olarak başarısız olma nedenimiz de ezbere dayalı sisteme ağırlık vermemizdir. Ezbere dayalı sistemden uzaklaşıyor olmak olumlu bir gelişmedir.

 

Öğrenciler Ne Yapmalı?

Öğrencilerin, yeni nesil sorulara alışkın olmamaları, soruların daha uzun ve zor olması sebebiyle çözmekte zorlanmaları, gayet normal ve beklenen bir durumdur. Öğrenciler unutmamalı ki, yeni nesil sorularda birçok öğrenciyi zorlanmakta. Yeni nesil sorulara beyninizin alışması zaman alacaktır. Bu sorulardan çözdükçe, beyniniz alışacak ve daha kolay çözmeye başlayacaksınız. Fakat bu çok kısa sürede olmayacaktır, sabırla düzenli bir şekilde matematik dersine çalışmalısınız. Zaman konusunda ise zorlandığınız sorulara takılıp kalmadan boş bırakmalı ve sınav sonunda zaman kalırsa o sorulara tekrar dönmelisiniz. Ayrıca evde test çözerken de süre tutarak çalışmalı, bu konuda alışkanlık kazanmalısınız.

Maalesef bazı öğrenciler matematik dersini anlamadığını düşünerek, çalışmaktan vazgeçebiliyorlar. Çalışmaktan vazgeçmeniz sorunu çözmeyeceği gibi, matematik netlerinizin daha da düşmesine neden olacaktır. Matematik dersi sadece LGS'de değil, lisede, üniversite giriş sınavında, KPSS'de ve günlük hayatınızda daima lazım olacaktır. Bu nedenle matematik dersine çalışmayı kesinlikle bırakmayın.

Nasıl Çalışmalı?

*Düzenli çalışmak tüm dersler için önemlidir ancak matematik gibi zor dersler için olmazsa olmazdır. Matematik dersine mümkünse her gün çalışın. Her gün en azından 20-30 soru çözmeye çalışın. Çalışma sürenizin sizi usandırıp, bıktıracak kadar uzun olmamasına dikkat edin.

*Çözemediğiniz soruları öğretmeninize sorun.

*Değişik kaynaklardan çözün. Kolaydan zora gidin. Önce kolay kaynaklardan çözün daha sonra zor kaynakları çözün.

*Süre tutun. Sınavda zamanınızı doğru kullanabilmek için; test çözerken de süre tutun ve süreyi etkili kullanma ve hızlı çözme alışkanlığı kazanın.

*Çalışırken ve sınavlarda yapamadığınız sorularda takılıp kalmayın. Belirli bir süre uğraşın, çözemiyorsanız çok zaman kaybetmeyin.

*Saatlerce matematik dersine çalışmayın. Ara vermeden uzun süre çalışmak hem öğrenme veriminizi düşürür, hem de matematik sorularına karşı bıkkınlık oluşturur.

*Matematik dersine kendinizi en iyi hissettiğiniz, verimli olduğunuz zaman çalışın.

*Sabırlı olun. Kısa sürede netlerinizin artmasını beklemeyin. Siz düzenli çalışmaya devam edin, zamanla netleriniz artacaktır.

*Eksiklerinizi tespit edin. Deneme sınavlarında yanlış yaptığınız ve boş bıraktığınız soruları inceleyin. Yanlışlarınızın sebebinin; bilgi eksikliği, zamanı yetiştirememe, sınav kaygısı, dikkatsizlik, odaklanamama v.b. nedenlerden hangileri olduğunu tespit edin ve önlem alın.

*Kendi netlerinizi arkadaşlarınızla kıyaslamayın. Matematiği daha iyi yapan arkadaşlarınızla kıyaslama yaptığınızda,  kendinizi başarısız hissedebilirsiniz. Kendi gelişiminize odaklanın.

*UNUTMAYIN! Sizin göreviniz çalışmak, elinizden gelenin en iyisini yapmak. Sonuca değil, yapabileceklerinize odaklanın.

Tüm öğrencilere başarılar dilerim. Bu konuda problem yaşayan öğrenciler okul rehber öğretmenlerinden yardım alabilirler. 

 

 Muhammet YAVUZ

 Psikolojik Danışman

Alıntı: http://www.rehberlikservisim.com/2019/11/lgs-matematik-dersine-nasil-calisilir/

Ara

ETKİLİ TEST ÇÖZME TEKNİKLERİ

Sevgili Öğrenciler, sınavlarda başarılı olmak için verimli çalışmak çok önemlidir.  Çalışmanın en önemli kısmını da test çözmek oluşturur. Etkili test çözmek, sınavlarda başarılı olmanız için önemli bir etkendir. Etkili ve doğru test çözme tekniklerini sınavlarda uygulayabilmeniz için, öncelikle evde ders çalışırken uygulamalısınız ki alışkanlık kazanabilesiniz. Sizlere, gerek ders çalışırken, gerekse sınavlarda başarınıza katkı sağlayacak hususları hatırlatmak istiyorum. Bunlar;

*Sağlıklı Beslenin ve Düzenli Uyuyun: Beynimizin büyüklüğü vücudumuzun % 2'si kadar olmasına rağmen enerjimizin % 20'sini kullanır. Düzenli beslenmediğinizde,  aç olduğunuzda, beyniniz verimli çalışamaz sonuç olarak da dikkat ve odaklanma sorunları yaşarsınız.

 Uyku, yalnız sağlımız için değil, öğrenmemiz için de büyük öneme sahiptir. Çok çalışmak için dahi olsa çok geç yatmamalı, uykunuzu almalısınız. Uyku ihtiyacı karşılanmadığında beyin sağlıklı çalışmayacak ve öğrenme yetisinde azalma olacaktır.

*Konuyu Öğrendikten Sonra Test Çözün:Sevgili öğrenciler, konuyu öğrenmeden test çözmek çok faydalı olmayacağı gibi testlerde fazla yanlışınız çıkacağı için motivasyonunuzun düşmesine de neden olacaktır. Bu nedenle önce konu tekrarı yapmak, sonra test çözmek daha verimli olacaktır.

*Soruda Verilenlere Dikkat Edin:Verilen bilgileri dikkatli okuyun. Altı çizili ve koyu yazılmış kelimelere dikkat edin.  Bazen, soruda kaçırdığınız küçük bir ayrıntı bile soruyu yanlış yapmanıza neden olabilir.

*Vurgulanan Yerlere Dikkat Edin: Tamamen, mutlaka, sadece, en az, en fazla, en önemli, her zaman, asla, yalnızca, değildir, ulaşılmaz, ilk, son v.b.  vurgulanan yerleri gözden kaçırmayın.

* Sorulara Ön Yargılı Yaklaşmayın:Sınavda zor da, kolay da sorular olacaktır. Bu kadar kolay soru olmaz diyerek soruda bit yeniği aramayın. Kolay soruları küçümsemeyin. Unutmayın! Birçok başarılı öğrenci en kolay sorularda basit hatalar yapmaktadır. Bazen de zor gibi görünen sorular aslında çok kolay olabilir. Soruyu okumadan zor diyerek geçmeyin.

*Uzun Soruları Atlamayın:Sorunun uzun olması, zor olduğu anlamına gelmez. Soruyu sadece uzun olduğu için atlamayın. Bazı uzun sorular da çok kolay olabilir.

*Soruya Yorum Katmayın: Soruda ne soruluyorsa ona odaklanın. Sorunun yanlış olduğu veya bu kadar kolay olamayacağını düşünüp sorudan uzaklaşmayın.

*İlk İşaretlediğiniz Seçeneği Değiştirmeyin: Testlerde ve sınavlarda, seçeneklerden birisi güçlü çeldirici olması nedeniyle öğrenciler, genellikle 2 seçenek arasında kalırlar. İki seçenek arasında bir seçeneğe karar vermesine rağmen daha sonra ilk işaretlediği seçeneği değiştirerek diğer seçeneği seçer.  Genelde (% 70-80) ilk işaretlenen seçenek doğru çıkar. Bu nedenle ilk işaretlediğiniz seçeneği (eğer aklına yeni bir bilgi veya ipucu gelmediyse) değiştirmeyin.

*Turlama Tekniğini Kullanın: Öğrencilerin, sınavlarda yaşadığı en büyük problemlerden birisi de zamanı yetiştirememesidir.  Bu sorunun üstesinden gelmenin yolu, sınavlarda ve ders çalışırken zorlandığınız sorulara takılıp kalmamaktır. Zorlandığınız soruya çok fazla zaman harcamayın. O soruyu boş bırakıp işaret koyarak bir sonraki soruya geçin. Sınav sonunda zamanınız kalırsa boş bıraktığınız sorulara tekrar dönün. Unutmayın! Sınavda zaman kaybetmenizin nedeni yavaş okumanız değil; genellikle sorulara takılıp zaman kaybetmeniz ve bazı soruları birkaç defa okumak zorunda kalmanızdır.

*Farklı Zorluk Seviyelerinde Testler Çözün: Sürekli olarak, kolay veya zor kaynaklardan çözmeyin. Sınavda kolay da, zor da sorular olacağı için farklı zorluk seviyelerinde sorular çözün.

*Kaleminizi Kullanın: İşlem gerektiren sorularda kaleminizi kullanın. İşlemleri akıldan yapmanız hata yapma olasılığını artırır.

*Farklı Kaynaklardan Çözün: Test çözmenin amaçlarından birisi de, farklı soru tiplerinden soru çözmektir. Değişik soru tiplerinden sorular çözmeniz sınavlarda sürpriz sorularla karşılaşma ihtimalini azaltacaktır.

*Önce Soruyu Okuyun: Paragraf ve açıklaması olan sorularda, önce soruyu daha sonra paragraf ve açıklama metnini okuyun. Soruyu okumadan paragrafı okumanız durumunda, soruyu okuduktan soran paragrafı tekrar okumak zorunda kalırsınız ve bu zaman kaybına neden olur.

*Kolaydan Zora Gidin: Yeni öğrendiğiniz konularla ilgili, önce kolay sorulardan test çözmeye başlayın. Öğrendikçe zor testlere geçin.

*Tüm Seçenekleri Okuyun: Tüm seçenekleri okumadan soruyu cevaplamayın. Bazı sorular en doğru seçeneği bulmanızı ister.

*Çok Hızlı Okumayın: Zamanı yetiştirememe kaygısı ile soruları çok hızlı okumayın. Çok hızlı okumanız soruyu yanlış çözmenize ve soruyu tekrar okumak zorunda kalmanıza neden olabilir. Alışkın olduğunuz okuma hızınız neyse aynı şekilde okuyun.

Fakat okuma hızınız çok yavaşsa hızlı okuma teknikleri ile ve bol bol kitap okuyarak okumanızı hızlandırın.

*Mola Verin: Beynimiz de diğer kaslarımız gibi belirli bir süre sonra yorulur ve verimi düşer. Bu nedenle mola vermeden çok uzun süre çalışmanız verimliliğinizi düşürecektir.  En fazla 45-50 dk. çalıştıktan sonra 10-15 dk. mola vermelisiniz. Beyninizin de dinlenmeye ihtiyacı olduğunu unutmayın.

*Kendinize Aşırı Güvenmeyin: Kendinize aşırı güvenmeniz de, güvenmemeniz de sakıncalıdır. Kendinize aşırı güvenmeniz soruları hafife almanıza neden olur ve sonucunda motivasyon ve dikkat problemleri yaşarsınız.

*Öğretmeninize Sorun: Sınavlarda ve test çözerken yapamadığınız soruları öğretmeninize sormalısınız. Testlerde, cevabını öğrenmediğiniz soru kalmasın.

*Kaygılandığınızda;  Olumlu Düşünün, Derin Nefes Alın: Sınav başlayana kadar biraz heyecanınızın olması normaldir. Sınavda önce sizi rahatlatacak olumlu iç konuşmalar yapın. Sınav anında, kaygınızın arttığını hissettiğinizde ve yorulduğunuzda kısa molalar(20-30 sn.) verin. Sınav kaygısı yaşıyorsanız, okul rehberlik öğretmeninizden yardım alın.

*Bilemediğiniz Soruları Boş Bırakın: Merkezi sınavlarda ve deneme sınavlarında yanlış cevaplar doğru cevabı götürdüğü için, bilemediğiniz soruları boş bırakın. İki seçenek arasında kaldığınızda birini seçebilirsiniz.

*Kodlamayı Sınav Sonuna Bırakmayın: Cevapları kodlamayı sınav sonuna bırakmayın. Her sorudan sonra veya sayfa sayfa kodlayın. En ideal olanı her sayfadan sonra kodlamanızdır.

*Kontrol  Edin: Sınav  sonunda sınav evraklarını teslim etmeden önce;

- Kitapçık türü ve diğer kodlaman gereken bölümleri kodlayıp kodlamadığını,

- Boş bıraktığınız soruları,

- Cevaplarını doğru şekilde kodladığınızı kontrol edin.

Muhammet YAVUZ

Psikolojik Danışman

Alıntı: http://www.rehberlikservisim.com/2019/11/etkili-test-cozme-teknikleri/

Ara

Araştırma: Mutlu Bir Çocukluğun 10 Sırrı

 

"Hayattaki en büyük şanslardan biri, mutlu bir çocukluk geçirmektir." – Agatha Christie

Çocukluk insan hayatında özel bir dönem. Çocuğun etrafındaki dünyayı tanımaya çalıştığı bir keşfetme, oyun oynama, merak etme ve eğlenme dönemi. Çocuğun sağlığını ve mutluluğunu sağlamaya çalışan ebeveynler için bu dönem aynı zamanda endişe duygusuna sebep olabilir.

Elbette hayat, hem çocuk hem de ebeveynler için devam eder ve yaşananlar çocukluk yıllarını etkiler. Ne yaşanırsa yaşansın, onu sevenler için çocuğun mutluluğu her şeyden önce gelir.

Bu makalede bilimsel araştırma sonuçlarıyla mutlu çocukluğu bir araya getiriyoruz. Bir çocuğun mutlu ve sağlıklı bir çocukluk geçirmesini sağlayacak bilimsel olarak kanıtlanmış 10 öneriye yakından bakacağız.

1.   Oyun oynamaları için bol zaman verin

Bir çocuğun başlıca sorumluluğu oyun oynamaktır (ya da en azından öyle olmalıdır). Evet, çocuklar okula gider, ders çalışır, okul dışı faaliyetlere katılır ama bebeklikten ergenliğe kadar eğlenme özgürlüğüne de sahip olmalılardır.

Boston College'dan çocuk psikoloğu profesör Peter Gray şöyle diyor: "Çocuklar hayattaki en önemli dersleri yetişkinlerden değil, diğer çocuklardan edinir. Çünkü yetişkinlerle etkileşimlerinden öğrenemezler ya da öğrenmeye çok daha az meyilli olurlar."

Bu yüzden onlara sık sık, "dışarı çık ve oyna!" deyin.

2.   Tartışmaları ve ağır konularla ilgili sohbetleri başka yerlerde yapın

Erken çocukluk döneminde bir çocuğun beyni sıra dışı bir oranda gelişir. Yetişkin sorunlarını ve belirsizlikleri gördüklerinde ya da işittiklerinde çocukların hassas psikolojik durumu negatif bir şekilde etkilenebilir. Bu, onları genellikle endişelendirir ve güvensiz hissettirir.

Çocuklar yetişkinlerin stresli konuşmalarını duymamalıdır. Çocukluk kesinlikle bunun için iyi bir zaman değildir.

3.   Başkalarıyla kıyaslamayın

Günümüz toplumundaki başarılı olma baskısı, çocuklara erken yaşta rekabet hissi aşılamayı cazip bir hale getirebilir. Bazı yetişkinler bunu, çocukları başkalarıyla kıyaslayarak yapar. Bazen yetişkinler başka bir çocuktaki arzu edilen kişilik özelliklerine dikkat çekerek, bir çocuğun bunları tekrar edeceğini umut eder.

Araştırmacılara göre bu tür kıyaslama eğilimleri bir çocuğun özgüvenini ve benlik duygusunu olumsuz etkileyebilir.

4.   Olumsuz duyguların faydalarını öğretin

Hepimiz biliyoruz ki çocuk henüz bizim gibi olgun değildir. Neredeyse her çocuk spontane öfke, kıskançlık, üzüntü ve benzeri duygu patlamaları yaşar.

Washington Üniversitesi'nden Dr. John Gottman'a göre yetişkinlerin yaygın eğilimi, çocuğun "yaramazlık" olarak algılanan negatif duygularına cezayla karşılık vermektir. Oysa bunun daha iyi bir yolu var: Çocuğa, bazen herkesin negatif duygular yaşadığını öğretmek ve bu duygularını yapıcı bir şekilde ele almasını sağlamak.

5.   Çabalarını fark edin

Çocuklar, ilerleme kaydetmek için çok çalışmanın gerekli olduğunu bileceği bir yaşa mutlaka gelecektir. Bu yüzden bir çocuğun bir şeyi başarmak için kendini zorladığını fark etmek önemlidir.

Stanford Üniversitesi'nden Dr. Carol S. Dweck şöyle diyor: "Ebeveynlere vereceğim en önemli tavsiye, çok uğraşmak ya da elindeki "işe" iyice konsantre olmak gibi bir çocuğun süreç içinde yaşadıklarına odaklanmalarıdır. Esas önemli olan budur."

6.   Aile geleneklerine değer verin

Bir ailenin birlikte yaptığı pek çok şeyi yapmak, istikrarlı bir ev hayatının iyi bir göstergesidir. İstikrar, çocuk gelişiminin çok önemli bir unsurudur.

Çocuk Gelişim Enstitüsü'ne göre aileyle düzenli zaman geçirmek beş temel fayda sağlar: Çocuk sevildiğini ve önemli olduğunu hisseder; çocuk olumlu yetişkin özelliklerini gözlemler; yetişkinler çocuğa daha iyi rehberlik etmek için onun zayıflıkları hakkında daha çok şey öğrenir; çocuk düşüncelerini ve duygularını söze dökebilir ve ebeveyn ve çocuk daha güçlü bir bağ kurar.

7.   Riske girmelerine izin verin

Çocuklar belli miktarda bir gözetime ihtiyaç duyarlar. Ancak yetişkinler çocukların her hareketini izleyerek gözetimi abartabilirler. Ancak bu "aşırı ebeveynlik", çocuğun gelişimine zarar verir.

Okul Psikologları ve Rehberlik Öğretmenleri Dergisi'nde yayınlanan bir makalede araştırmacılar şöyle diyor: "Bir çocuğa ve onun hayali ihtiyaçlarına ve sorunlarına gösterilen aşırı dikkat, ebeveynlerin çocuklarından beklentilerini düşürmelerini teşvik ederken bir taraftan da çocuğun nadir olarak zor durumlarla karşılaşmasına, bunlarla baş etmeyi öğrenmesine, dayanıklılık, esneklik, olgunluk ve diğer temel yaşam becerileri geliştirmesine sebep olur mu? Güncel araştırmalar cevabın evet olduğu ihtimalini artırıyor."

8.   (Bireysel) Sorumluluk duygusu kazandırın

Çocukların ev işleri, ev ödevleri gibi sorumlulukları, en ince ayrıntısına kadar yönetmeden kendilerinin yapmalarına izin vermek çok önemlidir.

Peki neden? Çocuk psikologlarına göre aşırı derecede dikkat ve müdahale çocukta, "bunu tek başıma yapamam" tutumunu ortaya çıkarabilir. Bir çocuğun sorumluluktan kaçmanın sonuçlarını fark etmesi için biraz dikkat ve hatta disiplin gerekli olabilir ama aşırı gözetimin bir faydası olmaz.

9.   Mutlu anılar yaratın

Bir Harvard araştırmasına göre çocukluk anılarını güzel hatırlayan yetişkinler, daha yüksek ahlaklı insanlar olabiliyor.  Araştırmacılar, bu katılımcıların araştırmayı yürütenlere daha fazla yardımcı olmaya meyilli olduklarını ve etik olmayan davranışları daha sert eleştirdiklerini ekliyor.

Kısacası çocuklar için mutlu anılar yaratırken, bir taraftan da onları mutlu ve nazik yetişkinler olmaya hazırlıyor olabilirsiniz.

10.        Kendiniz de mutlu olun!

Çocuklar iyisiyle kötüsüyle, gördüklerinden ve duyduklarından öğrenirler. Eğer bir yetişkin olumlu bir davranış gösterirse, çocuk aynı şekilde karşılık verebilir. California Üniversitesi psikologlarından Carolyn Cowan şöyle diyor: "Eğer yetişinkinler kendilerine ve ilişkilerine değer vermiyorlarsa, o zaman işler çocuklar için de iyi gitmez."

 

 Alıntı:https://www.egitimpedia.com/ Araştırma: Mutlu Bir Çocukluğun 10 Sırrı

Kaynak: https://www.powerofpositivity.com/researchers-reveal-10-things-make-kids-happier/

Ara

Bill Gates, Çocuklara Akıllı Telefon Almanın "Güvenli" Yaş Sınırını Açıkladı

Kültürümüzün teknoloji saplantısı o kadar ileri bir boyuta ulaştı ki modern bilgisayar endüstrisini yaratan kişi bile çocuklarımızı ekrandan uzak tutmamız gerektiğini söylüyor.

Bill Gates, bir röportajında çocukların 14 yaşına gelene kadar bir akıllı telefon sahibi olmamaları gerektiğini düşündüğünü dile getirdi. Bu yorum, ebeveynlerin mümkün olduğu kadar uzun süre çocuklarını teknolojiyle şımartma güdülerini frenlemeleri gerektiğini savunan teknoloji ve ebeveynlik uzmanları tarafından da övgüyle karşılandı.

Dört yıldır dünyanın en zengin kişisi seçilen Bill Gates ve eşi Melinda,14 yaşına basana kadar üç çocuğuna da akıllı telefon sahibi olmalarını yasakladılar. Bill ve Melinda, aile içinde daha fazla sohbete yer açmak için ekran zamanına da sınır koyduğunu söylüyor.

Bill Gates röportajında, çocuklarına uyguladıkları kurallar dizisini ve disiplini şöyle anlatıyor: "Yemek yerken masada cep telefonlarımız yanımızda olmuyor, çocuklarımızın 14 yaşına gelene kadar cep telefonları olmasına izin verilmiyor ve sürekli diğer çocukların bunları çok daha erken yaptıklarından şikayet ediyorlar. Genellikle ekransız süreler belirliyoruz, bu da akşamları makul bir saatte uyumalarını sağlıyor."

Bill Gates 14 yaş sınırından bahsetse de çoğu çocuğun hayatında durum oldukça farklı. Örneğin Avustralya'da yapılan bir araştırmaya göre 10 yaşına geldiklerinde her beş çocuktan biri bir akıllı telefona sahip oluyor. Çocuklar 12 yaşına bastıklarında ise bu sayı bir anda adeta uçuşa geçiyor: Bu yaştaki çocukların dörtte üçü artık bir akıllı telefona sahip oluyor.

Genç insanlara yönelik teknoloji pazarlama çalışmalarına rağmen söz konusu kendi çocukları olduğunda teknoloji yaratıcılarının kendi cihazlar hakkında neler düşündükleri çok şeyi açıklıyor aslında.

Apple'ın kurucularından Steve Jobs'ın ölümünden önce New York Times'ın bir muhabirinin "Çocuklarınız iPad hakkında ne düşünüyor?" sorusuna verdiği unutulmaz cevabı da hatırlayalım:

"Daha hiç kullanmadılar. Çünkü çocuklarımızın evdeki teknoloji kullanımını kısıtlıyoruz."

New York Times muhabiri Nick Miton'ın konuyla ilgili makalesi için: Steve Jobs: Teknolojiyi Kısıtlayan Bir Baba

Alıntı:https://www.egitimpedia.com/bill-gates-cocuklara-akilli-telefon-almanin-guvenli-yas-sinirini-acikladi/

Kaynak: https://tenplay.com.au/news/national/april-2017/bill-gates-reveals-the-safe-minimum-age-for-kids-to-get-a-smartphone

Ara

İstanbul'da Yaşama Sanatı, İncir Çekirdeği, Nil'den Tuna'ya gibi kitapların yazarı, Prof. Dr. A. Haluk DURSUN, Facebook'taki hesabından gençlere çağrıda bulundu ve onlara altın değerinde 20 öğüt verdi. Önemine binaen bu yazıyı alıntılıyoruz. ***

GENÇLERDE NE YOK! Ne kadar olumsuz bir başlık, ne kadar rahatsız edici bir tabir değil mi? Daha baştan gençleri tahkir ediyor, küçümsüyor, aşağılıyor. Al sana yeni bir polemik konusu. Memleketin bunca derdi varken adamın zoruna bak! "Hiç olmazsa başlığı değiştirip gençlerde ne olmalı falan gibi daha olumlu baksa ya." diyeceksiniz. Peki, o zaman başlığı değiştirelim:

"GENÇLERDE NE OLMALI?" Mutlaka bunu da fark ettiniz; artık eskisi gibi zamane kızları, Bakanlık uzmanları gibi spekülatif, tartışmaya açık, siyasi malzeme olacak tabirler de kullanmıyorum. Doğrudan "Gençler" diyorum. Meraklı insan olun; duyarsız, ilgisiz, heyecansız insan olmayın Sevgili Gençler, Gözümüzün Bebeği, Geleceğimiz Gençler, Ne olur:

Birincisi: Meraklı insan olun; duyarsız, ilgisiz, heyecansız insan olmayın. Merak etmeye kendinizi alıştırın. Öğrenmenin başı merak etmektir. Üzerinize vazife olmayan şeyleri de merak edin. Başta, tabiatı merak edin. Mesela, barajlardaki su seviyesini, buğday rekoltesini, fındık taban fiyatlarını, bu sene gelen turist sayısını, en çok hangi filmin izlendiğini, en fazla hangi kitabın sattığını, hangi müzenin gezildiğini, arkeolojik kazılarda neler bulunduğunu, nerenin nesinin meşhur olduğunu merak edin.

İkincisi: Bir merakınız olsun. Güzel sanatlarla ilgili bir merakınız olsun. Şiir yazamasanız bile ezberleyin. Koleksiyoner bir ruha sahip olun. Ayrıca gezmeye, görmeye, öğrenmeye meraklı olun.

Üç: Soru sorma alışkanlığı edinin. Doğru adama, doğru soruyu sorun! Bizim millet "Bilmiyorum" demez... Takipçi olun; konularınızı, işlerinizi takip edin

Dört: Öğrenmeye doymayın. İşi, konuyu sadece ehlinden dinleyin, uzman görüşüne önem verin. Kesin karar vermeden önce şüphe edin.

Beş: Takipçi olun. Konularınızı, işlerinizi takip edin; kendi haline bırakmayın. Hele, kendi işinizi başkasına hiç bırakmayın. Eloğlu, elâlemin eşeğini ıslık çalarak ararmış. Kurda "Niçin ensen kalın?" demişler, "Kendi işimi kendim görürüm." demiş.

Altı: İşlerinizi önem sırasına göre sıralamayı bilin. En önemsiz işine en önemli iş gibi bakarak nice hayati gündemini atlayan insan gördüm. Başarılı insanlar, en önemli işi öne alan, önce onu bitirenler oldu hep. Çok iş yapar gibi gözüküp, devamlı bir faaliyet içinde olduğu görüntüsü verip hiç bir şey üretmeyen insanlardan olmayın. Aman avare kasnak gibi boşa dönmeyin. Boşa koşturmayın, sonuç alıcı işler yapın. Üzerinize çok yük yükleyip de çok yıpranmayın, zorda kalıp kayış da attırmayın.

Yedi: Danışın. Önce aklınıza; sonra gönlünüze; en sonunda da sizi hesapsız, kitapsız, menfaatsiz, gönülden seven büyüklerinize danışın. Sizden daha tecrübesiz, dünya görmemiş, bir iş bitirmemiş, bir başarı göstermemiş insanlara danışmayın. Ama mutlaka şuna da dikkat edin ki danışacağınız kişinin soracağınız işle ilgili doğrudan bir menfaati olmasın. Size göre değil, kendi çıkarına göre tavsiyede bulunmasın. Verdiğiniz sözü yerine getirin

Sekiz: Zamanlama konusunda dikkatli olun. Planlı-programlı, zamanlı çalışmak kadar iyi zamanlama yapmak da çok önemlidir. Bir işe erken başlamak, sabah erken kalkmak, yola erken çıkmak mutlaka önemlidir; ama çok daha mühim olanı, neticeye ulaşmaktır. Erken kalkıp oyalanmak, erken başlayıp eğlenmek, ağırkanlı hareket etmek, sizi hep başarısızlığa götürür.

Dokuz: Dikkatli olun. Öncelikle ağzınızdan çıkan söze, lafa dikkat edin. Laf olsun diye düşünmeden konuşmayın. Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun.

On: Hafızanıza güvenmeyin. Devamlı not alın; kayıt tutun, arşiv yapın.

On bir: Randevulara vaktinde gidin. Verdiğiniz sözü yerine getirin. Bizim milletin bahane üretme kabiliyeti sınırsızdır. O yeteneğinizi fazla zorlamayın. En büyük fazilet "Bilmiyorum" diyebilmektir

On iki: Bilgi sahibi olmadan yorum yapmayın. Yine bizim millete Allah, yorum yapma kabiliyeti vermiştir. Hâlbuki en büyük fazilet "Bilmiyorum" diyebilmektir. Öğrenme, bilmediğini bildiğin anda ve yerde başlar.

On üç: İleri görüşlü olun. Yapacağınız projenin, başlayacağınız bir işin birkaç hamle sonrasını da düşünün, hesaplayın. Alternatifli çalışın. İşin sonunu düşünmeden, yeterli analiz yapmadan ortaya atılmayın; yola çıkmayın. Sonra yolda kalmasanız bile yaya kalırsınız! Gerçi yine bizim millet "Kervan yolda düzülür." demiş; besmele çekip yola koyulmuş. Ama siz kervanı önceden düzün. En önemlisi, "Çala çala bir havaya dönecek." demeyin. Akıntıya kürek çekmeyin.

On dört: Gözlem ruhuna sahip olun. Bakan kör olmayın, can kulağıyla dinleyin, can gözüyle bakın. Kafanızın yazılımını "bir iş nasıl olmaz" diye uyarlamayın

On beş: Çözüm odaklı olun. Kafanızın yazılımını "bir iş nasıl olmaz" diye uyarlamayın; nasıl olabileceğini düşünecek, arayıp bulabilecek bir kafa yapınız olsun. İşin olumsuz yanlarına takılıp kalmayın. İntikam hırsıyla yanmayın. Hep ileriye, geleceğe bakın. Küçük şeylerden de zevk alın. Acı bir kahve, demli bir çay, güzel bir pasta, bir parça çikolata, bir külah dondurma sizi mutlu etmeye yetsin.

On altı: İnsan kıymeti bilin. Büyüklerinizin bir gün yanınızda olamayacağını, sevdiklerinize uzak düşebileceğinizi, onlardan ayrılabileceğinizi düşünerek elinizdekilerin kıymetini bilin. Fakirlere, gariplere, muhtaçlara el uzatın. Veren el, alan elden hayırlıdır. Ne verirsen elinle, o da gider seninle. İyi ve kötü günde sevdiklerinizin yanında olun. Gidemeseniz bile mutlaka telefonla arayın; mesajla, maille oyalanmayın. Allah'a şükrü, insanlara teşekkürü unutmayın

On yedi: Günlük politikalar, kısır siyasal çekişmeler sizi esir almasın. Başkalarının yapamadıklarını konuşmak yerine kiminle ne yapabileceğinizi araştırın.

On sekiz: Eleştiri ve tenkide açık olun. En önemlisi de, bir büyüğünüz sizi yetersiz görebilir, eleştirebilir; hatta zaman zaman size sinirlenip kızabilir. Ama bu sizi sevmediği anlamına gelmez. Tam tersine o, sizi sevdiği, ilgilenmeye değer bulduğu için tepki gösteriyordur.

On dokuz: Şükrü ihmal etmeyin. Allah'a şükredin, insanlara teşekkür edin. Kalbinizi temiz tutun. Ameller niyetlere göredir. Aklınız, kalbiniz ve zevkiniz selim olsun.

Yirmi: En son olarak da öğrenmeye ve öğretmeye doymayın... Aman ne olacaksanız olun sakın; "sıradan ve sürüden" olmayın!...

Prof. Dr. A. Haluk DURSUN